Pawlak, makalesinde Brown (2001:90)’dan alıntı yaparak, yetişkinlerin, çocuk ve genç öğrencilere göre; soyut gramer kurallarını anlama ve o dile özgü kavramları kavrama yönünden daha iyi olduklarına dikkat çekmiştir. Yetişkinlerin; dikkat sürelerinin daha uzun olduğunu, öğrenme yöntemlerinde çeşitliliğe daha az ihtiyaç duyduklarını ve belirli bir konuya odaklanma konusunda çok daha başarılı olduklarını belirten Brown, ayrıca yetişkinlerin, çocuk ve gençlere göre bilişsel kabiliyetlerinin çok daha üstün olduğunun altını çizmektedir.

Yaş Faktörü:

“Dil eğitimine ne kadar erken başlanırsa o kadar iyidir”, “belirli bir yaştan sonra dil öğrenmek zordur” gibi düşünceler, bilimsel bir altyapıya dayanmamaktadır. Küçük yaşta dil öğreniminin etkili olduğu tek alan, telaffuzdur. Küçük yaşta dil eğitimine başlandığında, telaffuzun daha ana dil kullanıcısına benzer şekilde geliştiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır; fakat bu durumun gerçekleşmesi için de çocuğun uzun süre ana dilin konuşulduğu bir çevrede bulunarak, o dile maruz kalması gerekmektedir. Cohen (2010:162) konuya ilişkin şunları söylemiştir; küçük yaşta başlanılan dil öğrenimin etkili olabilmesi için, bir değişkenin sağlanması gerekmektedir. O da, sürekli olarak ana dil kullanımına maruz kalınacak bir çevrede bulunulması. Dil sınıfları bu anlamda, çocuğun çok kısıtlı sürelerde dile maruz kalmasına imkân verebildiği için oldukça yetersiz kalmaktadır; yani “dil eğitimine ne kadar erken başlanırsa o kadar iyidir” diyemeyiz.

Dil Yeteneği Faktörü:

Dil yeteneğinin yabancı dil öğrenimine etkisini Cohen (2010:162) şu sözlerle ifade etmiştir; dil yeteneğine sahip olmanız dil öğrenebilirsiniz demek olmadığı gibi, dil yeteneğine sahip olmamanız da bi’ dili öğrenemeyeceğiniz anlamına gelmez. Eğer bi’ dili öğrenmeye hevesliyseniz ve doğru yöntemler ile eğitim alırsanız, o dili öğrenebilirsiniz; yani insan isterse her şeyi yapabilir.

Gramer Eğitiminde Yanlışlar:

Gramer eğitiminin direkt olarak değil; dolaylı olarak verilmesi, yani öğrencilerin kendi çıkarımlarını kendilerinin yapmasının beklenmesi etkili bir yöntem değildir. Konuya ilişkin Larsen-Freeman (2003:78)’dan alıntı yaparak; öğrencilerin grameri çıkarım yoluyla, sadece yabancı dili duyarak öğrenmelerinin mümkün olmadığının, eğitimin amacının zaten öğrencilerin bir şeyleri anlama becerilerini hızlandırmak olduğunun altını çizmektedir.

“Kısa Sürede Yabancı Dil Öğrenilebilir” İddiası:

Belirli dil öğretim tekniklerinin, birkaç ay hatta birkaç hafta içinde yabancı dil öğretebildiğine dair iddiaların bilimsel bir karşılığı yoktur diyen Pawlak; dil öğretimi alınması veya alınmayıp o dile maruz kalınması farketmeksizin, dil öğreniminin, kişilik özellikleri ve deneyimlerden, dil eğitiminde kullanılan yöntemlere, dil öğrenilen ortamdan, öğretmenin dilsel ve pedagojik becerilerine kadar çok çeşitli içsel ve dışsal faktörlere bağlı olduğunu, bu sebeple de herkes için doğru olan tek bir dil öğrenim yönteminin olmadığını belirtmektedir.

Ana Dilden Yardım Alınması:

Eğer yetişkinlerin yabancı dil öğreniminde başarılı olmasını istiyorsak, “metacognitive” (üst dilbilimsel farkındalık) stratejiler yani bireylerin dilin mantığını, nasıl ve nerede kullanacağını, kimle nasıl konuşacağını ve dilin sosyokültürel yapılarını farkında olmasını sağlayan yöntemler kullanmalı, olabilecek en anlaşılır şekilde öğretim gerçekleştirmeli ve bu süreçte ana dilin önemini göz ardı etmemeliyiz (Chamot 2004; Rubin vd. 2007). Öğrencilere, öğrenmeleri için etkili yöntemler sunulursa, sınıf dışında öğrenmeye devam etme ihtimalleri o kadar artar, ki bu durum, yetişkinler için oldukça önemlidir (Hedge, 2000:94).

Teaching Foreign Languages to Adult Learners: Issues, Options, and Opportunities. Theoria et Historia Scientiarum, 7.
https://apcz.umk.pl/THS/article/view/ths.2015.004/8181

Pawlak, M. (2015)