Bilirsiniz; adam düşmüş, etrafını çevirmişler. “Doktor çağırın, doktor…” dendiğini duyunca, gözlerini açmış, “Doktor istemem, bana damdan düşen birini bulun…” demiş. Şimdi bu hikâyeyi, İngilizce öğrenmek isteyen bir adama göre çevirsek, “İngiltere’ye git, İngiliz’den öğren…” diyenlere dönüp, “İngiliz istemem, bana İngilizce öğrenmiş bir yabancı bulun…” demek gerekirdi.
Sağ olsun İngilizler, genellikle yabancı dil bilmediklerinden, ya da buna gerek duymadıklarından, bize ana dillerini öğretirken, başka bir dil desteğinden mahrumdurlar. Ancak, bu eksikliği kamufle edip, bizi yıllarca doğrudan doğruya İngilizce öğrenme metodunun en iyi öğretme yöntemi olduğuna inandırmışlar ve hatta çoğumuzu bunun savunucusu yapmışlardır. Oysa yıllardır okullarımızda alınan sonuçlar ortada. İngilizce öğretmenimiz bile bir yabancıyla karşılaşmaktan korkar hale gelmiştir.
Ben; Almanya, Danimarka, İsveç, Hollanda gibi, devlet lisesi İngilizce konuşarak mezun eden ülkelerin ders kitaplarını inceledim. Hemen hepsi ana dili ile açıklamalar getirmiş. Çocuk oturup kendi başına çalışabiliyor. Biz, onlarca yıllık eğitimin sonunda nasıl oluyor da iki kelimeyi bir araya getiremiyoruz diye şaşacağımıza ve bunun üstüne önemle eğileceğimize, diğer ülkelerin lise mezunlarını İngilizce konuşurken görünce hayret ediyoruz…
Tıp eğitimi almış kişileri ve bilim adamlarını hariç tutarsak, aslında biz beynimizi de pek tanımıyoruz. Beyni meze tabaklarında salata olarak gördük de, bu doğa harikası organımızı bize pek tanıtan çıkmadı. Haydi öğrenmek, bilmek, hatırlamak gibi edimler neyse de, sevmek, aşık olmak gibi duygularımız bile kalbimizden geliyor sandık, kalp üstüne şiirler yazdık. Diyelim ki, insan beynini tanımasa da, içgüdüsel yöntemlerle, çevreden öğrendiği metotlarla, ancak beynin kapasitesinin çok azını kullanarak, öğrenmeyi gerçekleştirebilir ama; beyni tanımadan, öğrenme merkezlerini, sinir sisteminin etkilerini, öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini ve beyin kapasitesinin nasıl arttırılabileceğini bilmeden, herhangi bir konuda öğrenci yetiştirmeye kalkmak, bilmediğiniz bir aracın direksiyon koltuğuna geçmek gibidir.
“Eğitim çok önemli” diye diye bu hale geldik adlı kitaptan alınmıştır.
— Uğur Doğrugüven